30 Temmuz 2008 Çarşamba

Konumlan ve ayrış...

Hepimiz konumlandırmanın ve ayrışmanın günümüzde ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Ambalajdan mağaza dekorasyonuna, müşterilerle nasıl bir ilişki kurulacağından ek hizmetlere kadar her en ince ayrıntının düşünülmesi gerekiyor. İşte Kusmi Tea ve MarieBelle çikolataları da her özellikleriyle piyasadaki rakiplerinden ayrışabiliyor.



Kusmi Tea, 140 yıldır; MarieBelle ise sadece 2000 yılından beri mevcut. Ancak, Kusmi Tea Swarowski’li bardaklar üretirken ya da çay dükkanlarını çoğaltırken, MarieBelle, 10 kişilik gruplara özel tadım günleri gerçekleştiriyor.



Doğru planlandığı ve gerçekçi hedefler konulduğu sürece, dev markalara karşı yaşamınızı sürdürebilir; taze, özel ve farklı tadları keşfetmekten keyif alanların gönüllerini fethetmeye devam edebilirsiniz.

24 Temmuz 2008 Perşembe

Amerika’da IKEA + Mamma Mia! işbirliği

Mamma Mia! müzikalinin Hollywood yapımı birbirinden ünlü oyuncularla dolu filmi de sonunda vizyonda. Filmin gösterime girmesiyle beraber Amerika’daki IKEA’larda da ABBA rüzgarı esiyor. Karaoke yarışmalarında kazananlar hediye çekleri ya da filmin özel gösterimlerine davetiye kazanırken düğün sahnesinden etkilenen California’daki Burbank IKEA mağazası 20 şanslı çifte toplu düğün organize edip, 500 dolarlık hediye çeki de sunuyor.



İsveç'in gurur abideleri ABBA’nın bugüne kadar kimlere ilham verdiği, şarkılarının kaç kez “cover” edildiği ne yazık ki bu bloğun uzmanlık alanı değil ama düzenlenen kampanyanın her iki tarafa da ciddi kazanç sağladığı bir gerçek.

18 Temmuz 2008 Cuma

Arkadaşım robot...

Çek oyun yazarı Karel Capek “robot” kelimesini ilk kez 1920 yılındaki R.U.R. isimli oyununda kullandıktan sonra bir devir de başlamış oldu. Isaac Asimov romanlarıyla hayal gücümüzü daha da zenginleştirirken, Hollywood durumu görsel şölenlere çevirdi.

Devir ise artık robotların günlük yaşamımıza dahil olma devridir. Üretim ve sağlık sektöründe uzun süredir mevcutlar, GPS ve akıllı park etme sistemleriyle sayesinde arabaların da yarı robotik durumları söz konusu. Şimdi ise yaşlılara bakıcı, evlere bekçi ya da temizlikçi, miniklere ise arkadaşlık görevlerini yapma dönemindeyiz.



Malum hem Amerika hem de Avrupa’nın popülasyonu yaşlanıyor. Her ne kadar temel hedef kitle yaşlılar olmasa da I, Robot firmasının Roomba ve Scoomba’sını kullanan yaşlılar hallerinden memnun. Carnegie Mellon Üniversitesi yine yaşlı bakımına yönelik nursebot, Flo, projesi son sürat devam ediyor. Honda ve Toyota’nın araba kadar yarıştıkları diğer bir konu ise yardımcı robotlar. WowWee’nin her geçen gün büyüyen robot ailesi, 7’den 70’e yönelik seçenek sunarken, şirin mi şirin bir dinazorunuz olmasını istemez misiniz?



Brüksel’deki Vrije Üniversitesi’nin yeni projesi ANTY ise hastanedeki çocuklara arkadaşlık etmek üzere geliştirilen ve prototipi bu yıl içinde tamamlanacak olan Probo. Eski çağlardan kalma 3 fil türünden esinlenerek tasarlanan Probo, sadece oyuncak değil, algılayıcıları sayesinde duygulara karşılık verebilecek.

Bu arada, Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Prof. Takeo Kanade antropomorfik robotlar için daha çok yolumuz olduğunu belirtse de 2015 gibi Japonya’nın trafik, şehir çöplerinin toplanması, ofis ya da ev güvenliği ihtiyaçları için robotları devreye sokacağını ifade ediyor.

17 Temmuz 2008 Perşembe

Bir elin nesi var, iki elin sesi var

“Müşteri velinimetimizdir” lafı klişe olabilir ama Amazon’da “customer” kelimesi yazıp arama yaptığınızda 285.906 sorgu ile karşılaşıyorsunuz. Kitapların sadece başlıkları bile çok şey anlatıyor: tüketicileri markaların elçileri haline getirebilmek, akıllarından geçenleri ya da ne istediklerini daha iyi anlayabilmek.

Teknolojinin bize sağladığı ve her geçen gün daha da geliş(tiril)en nimetler, 2.0 olgusu derken bilinçli, talep eden ve hatta üretici konuma geçen tüketicilerin artması ve bu şekilde büyük markalar üzerinde de etki sahibi olmalarına şahit oluyoruz. Ve bu yüzden, şirketlerin “ben”den çok “biz”e yönelmesi gerektiği ve şirket odaklı yaklaşım yerine karar alma mekanizmalarında tüketicilere daha fazla kulak vermeleri gerekeceği üzerine açıklamalarla karşılaşıyoruz.



İşte “We are smarter than me” de bu olguyu göstermek üzere gerçekleştirilmiş bir proje. WE, Amerika’nın önde gelen işletme okulları Wharton ve MIT’den öğrenci ve profesörlerin yanı sıra 4.000 katılımcıdan oluşuyor. En iyi iş deneyimlerini biraraya toparlamak üzerine kurgulanan bu projenin ilk meyvesi 2007’de yayınlanmış. İkincisi de yolda, üstelik herkesin yorum ve görüşüne de açık.

Yani, net üzerinden de sosyal ağları iyi yönetenler, dinlemeyi bilenler, görüş ve yorumlara kulak vererek kendini geliştirenler var olmaya devam edecek.

15 Temmuz 2008 Salı

Yedek yaşamlar

Küçük yaşlarda gelişimin en önemli parçalarından biri oyuncaklar. İster hamur, ister yapboz ister Disney karakteri olsun, her yaş grubu için öne çıkan mutlaka bir oyuncak grubu oluyor. Haziran sonuna doğru Tokyo’da gerçekleşen “Toy Show”da ise sadece miniklere değil, büyüklere yönelik oyuncaklar da beğeniye sunuldu.



90’ların efsane oyuncağı "Tamagotchi"yi de üreten Bandai, 1999’da çıkarttığı Purimopueru bebeğinden bugüne kadar 1 milyondan fazla satmış. Ancak bu sayıya ulaşmalarını sağlayanlar, zannettiğiniz gibi çocuklar değil 50 yaş ve üstü Japon hanımlar. Düşen doğum oranı ve artan yaşlı popülasyonun (5 yıla kadar yaşlı sayısı ile bebek sayısının oranı 2’ye 1 olacak) sonuçlarına karşılık Bandai’nin bu durumu fırsata dönüştürdüğü bir gerçek. Üstelik, parçalanan ailelerin kopan ya da uzaklaşan torunları ile doğum yapmayan kadınlar ebeveynlerine torun yerine bu oyuncaktan hediye ediyormuş.



Yine Bandai’dan çıkan diğer bir oyuncak ise; romantik kumbara: Ikemen Bank ya da nam-ı diğer Handsome Man Bank. Japonların bu seferki yedekleme formülü bekar kadınlara yönelik. Kumbaraya para attığınız anda “Gel buraya da omuzlarına masaj yapıyım” ya da “Senden ayrı kalmak istemiyorum” diyor. 50.000 Yen biriktiğinde ise evlilik teklifi ediyor. Nasıl fikir ama :=)

14 Temmuz 2008 Pazartesi

2 proje ve 2 yaklaşım...

İstanbul’un Florya ilçesinde (Yeşilköy Havaalanı’na çok yakın) 1 yıl içinde dev bir akvaryum açılması hedefleniyor. Komplekste, aquapark, gösteri ve bilim merkezi, alışveriş mekanlarının yanı sıra Imax sinema da bulunacak. Büyükşehir Belediyesi, İspanya’nın Valencia kentindeki Avrupa’nın en büyük deniz akvaryumu Loceanografic’in benzerini yapmak amacıyla 2003’te temeli atmış. Bu, bizim projeye yaklaşımımız.



Diğer taraftan 2013’te Kopenhang’ta açılması planlanan akvaryum, The Blue Planet, için ise yarışma düzenleniyor, kazanan 3XN firması oluyor. “Whirlpool” projesiyle mimarlar, yine doğadan esinlendiklerini, girdap fikrinden yola çıktıklarını, ziyaretçilerin her bölümü gezdikçe denizin maceralı dünyasının daha da derinine dalacakları bir hissi oluşturmayı hedeflediklerini belirtiyor. Üstelik, akvaryum, Kopenhag Havaalanı’na yakın olduğundan girdap konsepti uçaktan bile fark edilecek şekilde çiziliyor.



Kısa ve net: 2 proje ve 2 yaklaşım.

11 Temmuz 2008 Cuma

Mucize mantar

Yakın tarihte röportajları yayınlanan mantar uzmanı Jilber Barutçuyan’a göre, Belgrad Ormanı pahalı mantarla kaplı olmasına rağmen bu cevhere olan ilgimiz aynı şiddette değilmiş. Her ne kadar son yıllarda ülkemizdeki kültür mantarı yetiştiriciliğinde bir artış gözlense de bir uzman tarafından bu tespite kulak vermek gerekebilir.



Şöyle bir interneti taradığınızda ise, mantarın mucizevi dünyasıyla karşılaşıyorsunuz (meşhur Magic Mushroom’u kastetmiyorum :=) Mantar, en başta mutfak kültürü olmak üzere sağlıktan kozmetiğe, tekstilden mobilya tasarımına kadar her alanda karşımıza çıkıyor. Nintendo’nun Supermario 1Up Mushroom’unu mu istersiniz, Autoban’ın taburelerini mi, yoksa Takashi Murakami’nin renkli mantarlarını mı?



Ne dersiniz Lucy Kavaler’in mucizevi kitabını okuyup, biraz da araştırma yaparsak Türkiye’den mantar markası doğar mı? Mantarın pek niş bir durumu olmayabilir ama bu kadar yararlı içeriğe sahipken envayi çeşit mantar ve türev ürünlerinden oluşan bir butik fark yaratmaz mı?

10 Temmuz 2008 Perşembe

Türkbükü’ndeki yeni ofisiniz!

Yaz ve tatil zamanındayız. Ülkemizin en büyük özel bankalarından biri kuruluş yılına özel planladığı etkinliklerinden birini İstanbul’un 3. yakası olarak adlandırılan (!) Türkbükü’nde yaptı. “Tatil de yaparım, kariyer de!” diyenlere ya da tatilde bile teknolojiden kopamayanlara yönelik konsept şezlong PC World tarafından beğeniye sunuldu.



Herşey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Güneş enerjili gölgelik, kabloların tamamı boruların içinde ve suya dayanıklı şekilde ekstra korunaklı, cep telefonu için bölme, kablosuz internet bağlantısı ve bluetooth, LCD ekran, vs vs vs. E ne diyelim, bundan sonrası tasarımcılara kalmış. Takashi Murakami’ye monogramouflage mı yaptırırlar, sürdürülebilir olması için hem suya hem de sıcağa dayanıklı kendinden serinleten malzeme mi kullanılar, Apple ile mi anlaşırlar hep birlikte takip ederiz.

8 Temmuz 2008 Salı

Evet, sonunda başardık!

Şaka değil, bu yaz Kuzey Kutbu’nda buz olmayabilir. En bilindik fotoğraf karelerinden biridir. Hani, buz kırma gemileri Kutup’ta zar zor ilerler. Ya da maceraperestler keskin rüzgarda en uç noktaya yürüyerek ulaşmaya çalışır. İşte bu kareler artık o kalın buz tabakasının oluşmaması sebebiyle hayal olabilir.



Bu durumun gerçekleşmesi için önce 2080 deniliyordu. Sonra bu tarih birden 2012 olarak revize edildi. Şimdi Independent’ta yayınlanan makaleye göre bu yaz bile olabilir. Ve eğer gerçek olursa, bunca yıl Kuzey Kutbu’nun derinliklerde yatak zengin petrol (dünya petrolünün %25'inin burada bulunduğu iddia ediliyor) ve maden kaynaklarının Kuzey ülkeleri tarafından sömürülmesine şahit olabiliriz. Tam da bizim istediğimiz değil mi? Yağmalayalım, daha fazla kar edelim, yok edelim ve "bir zamanlar..." diye hikaye anlatalım...

7 Temmuz 2008 Pazartesi

İnovatörler buraya!

10-12 Temmuz’da Barcelona’da iFest ’08 düzenleniyor. Infonomia tarafından ilk kez 2005 yılında “renacer” adı altında düzenlenen etkinliğin amacı, deneyimlerden yararlanarak gelecekle ilgili konular üzerine düşünmek, yeni projeler geliştirerek çözüm üretmek. Sunum yapılacak konulardan bazıları ise; şehirlerin geleceği, Avrupa’daki yeni kimlikler, arama motorlarının geleceği, yeni ruhanilik, ilk insani cyborg, internet aracılığıyla çocuk eğitiminin yeniden tanımlanması... Amerika ve Asya’ya göre, Rönesans'a da gönderme yaparak, kendini bilgi üssü olarak yeniden konumlandırmaya çalışan Avrupa’nın bu etkinliğini takip etmekte fayda var.



İnovatif bir kişinin hangi özellikleri olmalı diye bilgi edinmek isteyenler dilerlerse IDEO’dan Tom Kelley’nin kitabını okuyabilir ya da sitesini ziyaret edebilir.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Basit düşüneceksin, basit!

Herkesin olmasa bile Amazon'u takip edenlerin şu aralar okunacaklar listesinde Dan Roam’un “The Back of the Napkin”i var. Niye? Çünkü tasarım odaklı düşünen, bilinen yöntemlerle yetinmek istemeyen, az laf çok iş felsefesine inanan insanların ilgisini çekiyor da ondan. Her ne kadar iş dünyasına yönelik görünse de felsefe olarak görsel düşüncenin ne kadar güçlü bir dile sahip olduğunu anlatıyor. Yöntem hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler DigitalRoam sitesinden bir sürü ipucu elde edilebilir.



Benzer şekilde Venn diagramlarıyla basit ama bir o kadar da manalı bir anlatım yakalayan Jessica Hagy’nin kitabı “Indexed” ve aynı adlı blogu da ilgi görüyor. Hagy, hem bloğundan hem de metin yazımından dolayı bolca ödüle sahip.



Gevezelik konusunda kimseye pabuç bırakmayan bir millet olarak kendimizi birkaç kelime ile anlatmak ne kadar zor gelir, değil mi? İşte bu iki kitap basit ama yoğun dille ifade etme becerimizi geliştirmek için rehber olabilir.

And you can't put a Prada label on your gravestone.

1 Temmuz 2008 Salı

Lezzet avcılığı

Web 2.0, sanal dünyada paylaşımın dönüm noktası oldu. Kullanıcılar, sadece mesaj alandan mesaj gönderene dönüştüler. Bloglar doğdu, Flickr ile dünyanın dört bir tarafında çekilen fotoğraflara bedava eriştiğimiz gibi biz de kendi arşivimizi paylaştık, Wikipedia ile ansiklopedik bilgiyi üşenmeden oluşturduk, yeterince doğru bulmadığımız bilgilerini yine kendimiz güncelledik, del.icio.us ile takip ettiğimiz bir sürü siteyi aynı ilgi alanlarına sahip kullanıcılara açtık. Peki sırada ne var? Tastespotting.



Artık, trendavcılığı gibi lezzet avcılığı da yapabilirsiniz. Ağırlıklı olarak bloglar arasında gezinip, lezzetleri keşfedebilirsiniz. Bu anlamda birbirinden lezzetli tarifler ve iştah açıcı görüntüleriyle Tastespotting, tam bir kütüphane görevi görüyor. Peki ya, sadece bizim mutfağımıza (Türk ya da Osmanlı) özel lezzetleri içeren, Cafe Fernando’nun titizliliğinde, hem ingilizce hem de türkçe içeriğe sahip, üstelik görselleriyle ağız sulandıran bir oluşum kulağa nasıl geliyor sizce?