31 Temmuz 2009 Cuma

Yeşillenen çatılar beyaz mı olacak?

Küresel ısınma bir sorun değilken, henüz alternatif enerji seçenekleri bu kadar çoğalmamışken güneş enerjisi panelleriyle tanışıyorduk. Oysa ki şimdi paneller, bütünün sadece ufak bir parçası. Çatıların güneş enerjisi panelleriyle kaplı olduğu, arabanın kullanılmadığı yemyeşil köyler inşa ediliyor.


© Butch Martin

Birkaç yıl önce ise henüz binalar ya da yerleşim alanları bu kadar çevre dostu değilken, binaların çatıları ya da duvarları bir anda çimle kaplanmıştı. Amaç, sera etkisini azaltmak, ortalama şehir sıcaklığını düşürmek ve şehir içinde bile doğal hayata zemin sağlamaktı.

Şimdi New York Times’da yayınlanan yazıya göre en taze öneri, çatıları beyaza çevirmek. Hatta bu işlemi yapmış bir ev sahibi, geçen yıla göre elektrik faturasında %10’luk bir indirim gözlemlemiş. Ancak, alternatif medya oluşumlarından GOOD, tartışmaya katılarak beyaz çatı önerisinin her yere uygulanamayacağını ifade ediyor. Soğuk iklimli yerlerde beyaz çatı kullanıldığında kışın ısı sorunu yaşanacağından, daha fazla enerji harcanacak ve haliyle astarı yüzünden pahalı olacak.


© CGIBackgrounds

Geçen hafta TED Global, Oxford’da düzenlendi ve konuşmacılar arasında bulunan İngiltere Başbakanı Gordon Brown küresel ısınmayla ilgili olarak ülkeler üstü bir oluşum yaratılması gerektiğini belirtti. Her ne kadar Birleşmiş Milletler var ve yıl sonunda Kopenhag’ta Küresel Değişim Konferansı düzenlenecekse de "über" bir oluşuma ihtiyaç duyulduğunun ifade edilmesi önemli bir özeleştiri olsa gerek.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bugün var, yarın yok!

Trendwatching, perakendede pop-up kültürünün sinyallerini verdiğinden bu zamana beş yıl geçmiş. Ancak trend hız kaybetmediği gibi daha da yaygınlaşıp pazarlama aktivitelerinden restoranlara kadar uygulama alanı genişliyor.

Amaç, kısa bir zaman aralığında ürün ya da hizmeti sunmak. Hermes, Amerika’nın en lüks yerlerinden Hamptons’da hedef kitlesiyle buluşurken, Nike ve Cool Cats hem yeni sneaker'larını tanıtmak hem de Tour de France’ın Paris’e ulaşmasına itafen pop-up dükkan açıyor.


Nooka Pop-Up Shop

Prada Vakfı, çağdaş sanatı desteklerken dünyanın önemli müzelerinden ya da sergi salonlarından birinin kapısını çalmak yerine eski bir depoyu kiralayıp önde gelen sanatçılarından Carsten Höller ile birlikte Double Club Projesi'ni hayata geçiriyor. Kongo kültürünü tanıtmak ve bu süre içinde edilen gelirin yarısını Kongo’daki kadın ve çocukların yararına bağışlamak üzere doğu ile batıyı buluşturuyor. En taze örnek ise Amsterdam’daki Pop-Up Cafe.

Patlama yaşanan diğer bir alan ise ev/restoranlar. Çoğu kendi bloğundan, Facebook’tan ya da twitter’dan rezervasyon kabul ediyor. Haftanın belirli günleri açıklar ve nerdeyse 1 ay sonraya rezervasyon kabul ediyorlar. 3 ya da 4 yemekli menünün ortalama ücreti 20 ile 30 pound arasında değişebiliyor. Hafif yasadışı bir durum olsa da gizem ilgiyi körüklediği gibi Times, Londra’nın ilk 10 ev bistrosunu listelemiş bile.


Horton Jupiter of The Secret Ingredient

Herşeyin çok çabuk tüketildiği, ürün ya da hizmetlere sürekli versiyon eklendiği bir dünyada yenilik arayan kitlelerin ihtiyacını “bugün var, yarın yok” kültürü karşılamaya devam edecekmiş gibi görünüyor.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Umut elçileri, tasarımcılar...

Bir tasarımcının aynı zamanda hangi vasıfları taşımasını beklersiniz? Sanatçı, mucit, tamirci, ekonomist, stratejist... Son dönemde tasarımsal düşünce (design thinking) ya da iş tasarımı (business design)nın da yükselişte olması, geleceğin tasarımcısının nasıl tanımlanacağı ve hangi değerlere sahip olması gerektiği üzerine yoğunlaşılmasına neden oluyor. Ben de, Radikal Tasarım Eki’nin 26 Temmuz’da yayınlanan sayısında bu konuya değinmeye çalıştım. Keyifle okumanız dileğiyle...

24 Temmuz 2009 Cuma

Yeni çekim merkezleri için alternatif festivaller...

Nerdeyse keşfedilmemiş nokta kalmamışken yeni nesil gezginler her türlü plan ve programlarını önceden hazırlıyor, üstelik planlı kaşifler diyebileceğimiz bu gruplar o bölgenin tematik ya da özel günlerine denk getirerek yolculuklar yapıyorlar. İşte şimdi Çanakkale’nin hem İstanbul’a yakın bir tatil merkez olması, hem de doğası ve tarihi yapısına kültür sanat boyutu da ekleniyor.



İstanbul Güncel Sanat Ütopyaları Derneği ¨cˇu'm„a*, bu yıl ikincisi düzenlenen Buluşma Noktası’nı Büyükhüsun Köyü’ne taşıyor. “Büyükşehirlerin karmaşasından, betonlarından ve festivallerinden sıkılanlar”a açık davet şeklindeki festival, farklı kültürlerden ve ülkelerden katılımcıları kırsal ortamda kültür, sanat ve yaratıcılıkla buluşturuyor. 13-18 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek projenin teması ‘geri dönüşüm’.

Ekolojik ve geri dönüşümlü ürün tasarımının önde gelen isimlerinden Atelier BomDesign ile köylülerin günlük ‘ihtiyaçları’nı karşılamak amacıyla çevrelerinde bulunan nesneleri ‘yeniden değerlendirme/dönüştürme’ konusu çalışılacak. Performans atölyesinde Büyükhüsun’lu kadınların rehberliğinde folklorik Harmandalı ve Karşılamalar danslarını oluşturan unsurlar çağdaş dans perspektifinden incelenecek.



Yerel Mutfak Atölyesi ile katılımcılar Büyükhüsun’lu kadınların rehberliğinde ve Akdeniz Mutfakları Konservatuarı Türkiye Kolu Başkanı Prof. Hasan Açanal’ın koordinasyonunda geri dönüşüm konseptini düşünerek saklama metodlarıyla birlikte yerel yemek tarifleri hazırlayacaklar. Düzenlenecek atölyelerin dışında, köy ile etkileşimi desteklemek için, her katılımcının sebze toplama, bitkileri sulama, otları biçme, duvarları boyama gibi köyün gündelik iş yükünü hafifletecek basit işleri kapsayan sosyal çalışma grubuna katılabilecek.

Kültürel açıdan yeni çekim merkezler oluşturmak, sürdürülebilirlik gibi küresel kavramları yerelle buluşturmak, gönüllü olarak çalışmak, tasarımsal bakışaçısının günlük hayatımıza neler katabileceğini merkezden uzaktaki toplulukların da deneyimlemesini sağlamak artık kaçınılmaz. Ülkemizde bu tür örneklerle daha fazla karşılaşmak arzusuyla Esra Aysun ve Ece Pazarbaşı’nı da tebrik etmek lazım.



Bu arada, eğer bu çalışmaya katılmaya karar verirseniz Ağa Han ödüllü Han Tümertekin’in iki yapısını görmeden dönmeyin. Bir tanesi, Tümertekin’in ödülü kazandığı B2 Evi, diğeri de SM Evi.

21 Temmuz 2009 Salı

Uzak-yakın, yakın-uzak...

Şu an imkansız gibi görünen herhangi bir hizmet ya da ürünün gerçekleşebilmesindeki en önemli etkenler, gerekli olan teknolojinin geliştirilebilmesi ve tabii ki teknoloji maliyetinin de karşılanabilir olması. Peki, bu detaylara takılmadan gelecekte bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

Çevre kirliliğinden bahsediyoruz, ya uzay çok mu farklı? Uzay seyahati için sıraya girenler, gönüllü olarak uzay temizliğine de girişir mi? Ya da Virgin Galactic'in sosyal sorumluluk konusu uzay temizliği olabilir mi?



Navigasyon konusunda Tomtom şu an yükselişte. Şirket üst düzey yöneticileri, deneyim ve kullanıcı tasarımı üzerine düzenlenen seminerlerden sıkça davet alıyor. Ancak gelecekte TomTom mutlaka farklı bir kimliğe bürünecekken, arabaların ön camları TomTom'un sunduğundan daha fazlasına sahip olacak ve bu özellik aksesuar özelliğinde olmayacak.



Tam Philips'e yönelik bir ürün. Eminim çoktan akıllı aynayı da düşünmüş ve maliyeti nasıl aşağı çekerim diye çalışmaya başlamışlardır.



Hastane fobisi olanlara birebir! Siz hastaneye gideceğinize, robot doktorunuz ayağınıza gelse?



Hem kişiselleştirme hem kendin yap kültüründen bahsederken 3 boyutlu yazıcı es geçilebilir mi?



Yediğiniz, içtiğiniz, giydiğiniz ama etiketinde daha anlaşılır bilgilerin yer aldığı ürünler istemez misiniz? 3G gibi bu hizmet de sıradanlaşacak.



Kaynak: ImpactLab

19 Temmuz 2009 Pazar

Herşey mutluluğumuz için...

Mutluluk... Herkesin olmak istediği ama iç ya da dış faktörler sebebiyle ödün vererek sürekliliğini sağlayamadığı ruh hali. Hele de şu günlerde, hep mutlu olmayı başaran ya da olaylara pozitif bakmayı becerebilen insan sayısı sanırım çok fazla değildir.


© Barca @ Flickr

Coca Cola, Mutluluk Fabrikası kampanyasını 2006 yılında yayınladığında kimse küresel ekonomik krizin dünyayı sarsacağını tahmin bile etmemişti. Ancak trend uzmanlarından geleceğe dair öngörüde bulunan gurulara kadar herkes ilerde kurumların bile mutluluk endeksleri olacağından bahsediyor.

Mesela, Muji’nin sanat direktörü Kenya Hara, tasarım yapmadığını, mutluluğu tasarladığını söylüyor. Amerika’nın bağımsız kalmayı başarmış en büyük yayıncısı Maria Rodale de kendi bloğunda Emotion Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmadan bahsediyor. Bu çalışmaya göre insanlar büyük patlamalar (piyangodan para çıkması ya da evlenme gibi) yerine anlık olaylardan dolayı sevindiklerinde mutlu oluyor ve dirençleri artıyormuş.



Şu an kitap haline dönüştürülmeye çalışılan diğer bir proje ise Amerikalı yazar Gretchen Rubin tarafından yürütülüyor. Rubin, 2010 yılı başında yayınlanması hedeflenen kitaptan önce mutluluk ipuçlarını Happiness Project bloğundan paylaşıyor. Performansınızı ölçmek veya olumlu düşünmenizi engelleyen sorunları tespit etmek isterseniz bu yazılımı bilgisayarınıza indirerek kişisel takibinizi yapabilirsiniz.

Ne dersiniz? Kişisel koçların adı bir süre mutluluk antrenörleri olabilir mi? Ya da insan kaynakları depertmanlarında işe alım veya performans bölümleri gibi mutluluk bölümü de var olabilir mi?

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Dünyayı küresel ısınmadan kurtaracak 20 fikir!

İlki 2007 yılında gerçekleştirilen Manchester Uluslararası Festivali yaratıcı etkinlikleriyle diğer festivallerden kendini ayrıştırmayı hedefliyor. Dünyanın önde gelen çevrecilerinin katıldığı ve The Guardian Gazetesi ile ortaklaşa düzenledikleri panelde de Manchester Raporu olarak adlandırdıkları “dünyamızı küresel ısınmadan kurtaracak 20 fikir”i enine boyuna tartışmışlar. Panelde belirlenen ilk 10 öneri, 23 Temmuz’a kadar The Guardian'ın websitesinde oylamaya açık olacak ve sonuçlar daha sonra raporda kullanılacak.


© Jamey Stillings


İlk 10 fikir:

1. Dünya çöllerinde kurulacak yoğunlaştırılmış solar enerji
2. Toryum nükleer enerjisi
3. Evlerin elektrik ihtiyacını karşılayacak bulaşık makinesi büyüklüğünde enerji pilleri
4. Hayvanların doğru otlamasını sağlayarak yağmur ormanlarından daha fazla karbon tutabilen yeşil alanları canlandırma
5. Enerji dostu verimli ocaklar
6. Biyokömür (hayvansal ya da bitkisel atıklardan oluşturulan yakıtın daha az karbon üreten versiyonu)
7. Denizaltı enerjisi
8. Geotermal enerji
9. Nüfus planlaması
10. (eğer uygun fiyatta teknolojisi geliştirilebilirse) karbon toplama ve saklama santralleri (yine de santraller, kömür ve sürdürülebilir ağaçların karışımıyla çalışacak ve pilot çalışmaya Vattenfall Almanya'da başlamış!)


© Fursov Aleksey

Diğer 10 fikir:
11. Enerji bonoları: Savaşı finanse etmek üzere çıkarılan bonolar gibi hükümetler de enerji bonoları çıkarabilir
12. Sürdürülebilirliğimiz için yeni ekonomik ve sosyal normların geliştirilmesi: 4x4 kullanan ile bisiklet kullanan sizce eşit mi?
13. Karbonsuz hayat şeklini benimsetebilmek için duygusal bağ kurulabilecek daha fazla sosyal proje geliştirilmeli
14. Enerji kredileri/mortgage’ı: yeşil olmayan şirket ya da evi dönüştürmek için kredi verilmeli
15. Okyanusta yosunları toplayıp, yakıta dönüştürecek dev keseler
16. Bulutlara deniz suyu sıkılması böylece zararlı güneş ışınlarının geri yansıtılmasının sağlanması
17. Düşük emisyonlu arabaların kiralanması


© Lev Robertson

18. Enerji santrallerinden çıkan karbondioksidi, metanol çevirmek
19. Asit dengelerini sağlamak için okyanuslara “limon” çalmak
20. Birkaç yıla kalmadan solar paneller günümüz elektriğinin konumuyla aynı olacak. Doğru şekilde yönetilirse solar enerji de iyi bir yatırım aracı olacak.

Fikirler kimine göre komik kimine göre gerçekleşmesi çok güç olsa da en azından hemen hemen tüm önerilerin kitlesel düşünülmesi, özellikle nüfus planlamasının dile getirilmesi çok önemli. 23 Temmuz'a kadar sesinizi duyurmak için vaktiniz var, kaçırmayın!

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Şehrini “kendin yap”!

Fırsat eşitsizliğini saymazsak bilgiye ulaşmak ya da üretilen bilgiyi kitlelere ulaştırmak konusunda yüzyıl öncesine göre sıkıntı çektiğimiz söylenemez. Üstelik, uzmanlar, geliştirilen yeni fikirlerin uzun süre sır olarak saklayamayacağını iddia ederken, bireyler de kendi deneyimlerinden yola çıkarak düşüncelerini dile getirmeyi ve fikirlerinin hayat bulmasını istiyor. Kaldı ki, sosyal ya da kar amacı güden mutlaka bir girişimci çıkıp bu fikrin kıvılcımını ateşliyor.


© Howard Kingsworth

2008’in Ekim ayında başlatılan ve şimdiye kadar 55 şehirde alt grupları kurulan “Do-It-Yourself City” oluşumu da hem sürdürülebilirlik hem de ortaklaşa üretimin meyvesi. Tartışma konularına baktığınızda birkaç yıl önce Portland’da ortaya çıkan bedava posta servisinden sadece otobüs saatini değil, otobüsün o an hangi noktada olduğunu öğrenebileceğiniz online takip hizmetine kadar yaratıcı fikirleri içeriyor.


© D-BASE

Wired Dergisi’nin editörü Chris Anderson’ın taptazecik kitabı “Free” de rekabet ortamında kurumların bedava sunacakları ürün/hizmetlerden bahsederken, yeni çağın koşulları belirli bir amaç için ortaklaşa düşünmeyi, yaratmayı ve “kendin yap” kültürünü kaçınılmaz kılıyor.

10 Temmuz 2009 Cuma

Kendi kurallarını koyan şehirler...

Plastik alışveriş torbalarının doğal hayata ne kadar büyük zarar verdiğini hepimiz iyi biliyoruz. Direnleri tıkayan torbalar yüzünden büyük sel vakaları atlatan Bangladeş, yasağı getiren ilk ülke. Amerika’nın ilk torba düşmanı şehri San Francisco iken, tüm alışveriş torbalarını ortadan kaldıran Avrupa’nın ilk şehri ise İngiltere’nin Modbury kasabası oldu.


© Marwood Jenkins

Sürdürülebilirlik için birbirinden etkileyici ürünler, mimari projeler ve enerji çözümleri ile karşı karşıyayken, hükümetlerin ya da büyük şirketlerin harekete geçmesini beklemeden karar alan şehirler var. Mesela, Avustralya’da sadece 2.500 kişinin yaşadığı Bundanoon’da artık plastik şişe göremeyeceksiniz. Tepkinin oybirliğiyle ve bu kadar büyük verilmesinin arkasında yatan sebep, bir su markasının kasabalarından çıkan kaynak suyu Sydney’de şişeleyip tekrar kendilerine satması.



Peki ya Belçika’nın ortaçağdan kalma şehri Ghent ne yapıyor? Hem küresel ısınma hem de sağlıklı beslenme alışkanlığını yerleştirmek için perşembeleri et yemiyor. Restoranlarda mutlaka vejeteryen tabağı bulunuyor, okullarda kesinlikle et tüketilmiyor, var olan kebapçı dükkanları bile her perşembe sadece falafel sunuyor.



Sırada ne var? Araba kullanmama, kağıt tüketmeme, plastik bardak kullanmama, sadece organik tüketme? Tüm bunlar tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeye yönelik hoş ama naif tutumlar. Önemli olan, plastik şişelerde BPAden, temizlik ürünlerinde toksinlerden, gıdada katkı maddelerinden vazgeçmeye karar verecek endüstrinin büyük oyuncularında. Ama şehirlerinin (dolaylı da olsa) dünya çapında PR'ını yapmak isteyenler, derhal insan sağlığını veya doğayı tehdit eden bir probleme karşı bilinç yaratmak için önemli bir gün ilan edebilir.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Kim demiş komşuluk öldü diye?

Kriz nedeniyle daha da güçlenen trendler arasında paylaşma, temellere geri dönüş, yerel ve doğal olanı tercih etme yer alırken son dönemde önem kazanan diğer bir konu da etik ticaret...



Yukarda yer alan tüm başlıkları kapsayan konu ise, süper süpermarketler yerine kooperatif mantığında daha mütevazi yapıların hizmet vermesi. Örneklemek gerekirse, pazar günleri Kasımpaşa’da kurulan Kastamonu-İnebolu pazarının, İstanbul’da market açtığını düşünün. Pazarın müdavimlerinden bu işe hevesli insanlar birlik kursa ve alışverişini haftalık değil, canları her istediğinde yapmak isteyenlere yönelik hizmet vermek isteseler oldu bu iş.

Mesela, İngiltere’deki kooperatiflerin işleyişine baktığınızda kimi üyelik sistemiyle çalışıyor, kimi kamyona doldurduğu ürünlerini her gün farklı bir durakta satıyor. Diğer taraftan teknoloji dostu Japonlar web üzerinden market alışverişine yönelik topluluklar kurarken hem tasarruf ediyor hem de sosyalleşiyorlar. Amerikalılar ise sadece alışverişi değil haftalık yemek yapma işini bile komşularıyla bölüşüyorlar.



Uçuruma yaklaştığını gören bir kayığın düşmemek için kendini kurtarmaya çalışması pek kolay olmasa gerek. Yine de endüstrilerin ya da büyük şirketlerin yıllarını vererek pompalattığı tüketim alışkanlıkları yerini (hızlı olmasa da) yenilerine bıraktığı gibi bunun için bilinç yaratmaya çalışan toplulukların çalışmaları ilgi görüyor.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Yaratıcı ekonominin besini kültürlerimiz...

Daha 5 yıl önce hakkında sayısız kitap yazılan bilgi ekonomisi yerini yaratıcı endüstriler (yaratıcı ekonomi) kavramına bırakıyor. 1990’ların sonunda ortaya atılan bu kavram mimari, reklam, sanat, tasarım, moda, sinema, fotoğraf, müzik, performans sanatları, yayıncılık ve yazılımı (bilgisayar oyunları dahil) kapsarken ekonomide yarattığı büyüklük Birleşmiş Milletler’in 2008 Ekonomi Raporu’nda da yer alıyor.


Chicago Millenium Park

Deneyimin öne çıktığı, sanatın elit tabaka himayesinden alınıp kamunun da ilgi alanına dahil edilmeye çalışıldığı projeler yükselişte. Mesela, kamu sanatı salt sanat olmaktan öte eski alanların yeniden canlandırılma projelerinde ya da yeni kurulan yerleşim alanlarının daha kültürel ortamlar olarak konumlandırılması için çokça tercih edilen bir yaratıcı ekonomi alanı.


Pink Floyd - Animals

İngiltere’deki Futurecity de kurulduğu 2001 yılından bu yana gerçekleştirdiği 100’e yakın proje ile ülkedeki dönüşümü şekillendiren önemli kültür ajanslarından. Kurucu Mark Davy, “eğer sanatın daha fazla ciddiye alınmasını istiyorsak günlük hayatımızın içine yerleştirilmeli” diyor. Son dönemde kendilerini en heyacanlandıran proje de, Londra’nın en eski enerji santrallerinden Battersea’nin dönüşümü. Projesini ünlü mimar Rafael Vinoly’nin yaptığı çalışma gerçekleştiğinde Wandsworth Bölgesi, karbonsuz yepyeni bir yaşam alanına ve ticari çekim merkezine kavuşacak.

Futurecity’nin en taze projesi ise sanatçı Peter Newman ile başlattıkları Skystation. Le Corbusier’nin LC4 koltuğundan esinlenerek yapılan dairesel heykelle asıl ulaşılmak istenen İngiltere’deki 100 noktaya bu interaktif oturma banklarından yerleştirerek farklı bir deneyim yaşatmak. İlk sipariş, Cambridge’ten gelmiş bile, yolunuz Londra’ya düşerse 14 Eylül’e kadar Southbank’teki Hayward Gallery’nin de önünde görebilirsiniz.



Bizden bir proje ise British Council’in önderliğindeki My City. Avrupa Birliği Kültürel Köprü Programı çerçevesinde kıtanın önde gelen 5 sanatçısı İstanbul, Çanakkale, Konya, Mardin ve Trabzon’un kendilerinde bıraktığı izlenimler doğrultusunda eserler hazırlayıp, halka açık alanlarda sergileyecekler. 2010’da tamamlanacak proje kapsamında Türk sanatçılar da eserlerini Avrupalı sanatseverlerin beğenisine sunacak.

3 Temmuz 2009 Cuma

Geleceği okumak elinizde...

Tatil, kimileri için deniz, kum, güneş anlamına gelse de kimileri için de biriken kitaplara özen gösterildiği bir dönem. İster uzun bir haftasonu kaçamağında ister 2 haftalığına işten uzaklaşıldığında başucunda olabilecek yine birbirinden çekici kitaplar yayında. Krizden ne zaman çıkacağımız üzerine bir sürü varsayımda bulunula dursun, nasıl bir geleceğin bizleri beklediği ya da geleceği nasıl şekillendireceğimiz üzerine hemen bir okuma listesi oluşturabilirsiniz.


© Jean-Claude Winkler

Her ne kadar Amerika tarihinden örneklerle bezenmiş olsa da Lawrence R. Samuel’in Future isimli kitabı, yüzyılın başında neler öngörülmüş, şimdi nerdeyiz ve internet sağolsun öngörü denen beceri şekil mi değiştiriyoru inceliyor.

1978’de Bill Mollison ile beraber permakültür kavramının yerleşmesini sağlayan David Holmgren’in yeni kitabı Future Scenarios iklim değişikliği ve petrolün bitişine yönelik sürdürülebilirlik senaryoları üzerine. Petrolün bitip bitmeyeceği tartışması sürse de petrolden sonraki dünya üzerine basıma hazırlanan diğer bir kitap ise ekimde çıkacak olan Ecotechnic Future. Bu noktaya nasıl geldiğimiz, ekosistemimizin tarihi ve bizi nelerin beklediği üzerine Amerika’nın Grand Archdruid’i John Michael Greer’in öngörüleri için bloğuna da göz atabilirsiniz.



What’s Next: Dispatches on the Future of Science’da Max Brockman, nöroloji, paleontoloji, biyoloji ya da iklim konusunda çalışan genç bilimadamlarına kendi uzmanlık alanlarının geleceğini soruyor. Önümüzdeki 10 yılda neler olacağı veya bilimin trendlerine göz atmak isterseniz geleceğin bilimadamlarına kulak vermek isteyebilirsiniz.