4 Ekim 2010 Pazartesi

1. Dünya Ülkeleri için...

Sosyal sorumluluğa odaklandığımdan beri Radikal’deki yazılarımın konuları da bu başlıktan doğal olarak etkilenmiş oldu. Bu ayki konum da uluslararası arenada patlak vermiş bir tartışmadan doğdu. Artan nüfus, çevresel ve ekonomik koşulsuzluklar sebebiyle yardıma muhtaç Doğu’nun sorunları hep en iyi ve en doğruyu bilen Batılılar tarafından mı çözülür? Yoksa gelişmiş toplumların sorunlarının 3. Dünya ülkelerinki kadar artması sebebiyle Batı’nın kendisine de odaklanması gerekmez mi? Üstelik, Batı’nın önde gelen milyarderleri bile şahsi servetlerini sosyal sorunlarının çözülmesi için bağışlarken... Bu arada yazıda konu edilen Design For the First World yarışmasının kazananı açıklandı!

Radikal Tasarım Eki’nin Eylül ayısı bir nevi İstanbul Design Week’e özel oldu ve etkinlik kapsamında ücretsiz dağıtıldı. Keyifle okumanız dileğiyle...

18 Haziran 2010 Cuma

Kent için, gelecek için...

Koordinasyonunu yürüttüğüm okul öncesine yönelik sosyal sorumluluk projesi "ben de ben de" sebebiyle günler 2010 başladığından beri bayağı yoğun geçiyor. Üstelik bu zaman içinde hem ülkemizdeki sosyal girişimciler ve tasarımcılar hem de yurtdışından yeni insanlarla tanışmak yepyeni deneyimler kazandırıyor. Bu yüzden bir süredir Radikal Tasarım Eki'nde yayınlanan yazılarım hariç bloğuma fazla ilgi gösteremediğimin farkındayım ama bu durumun çok kısa zaman içinde değişeceğini garanti ediyorum çünkü bazı sürprizler hazırlıyorum.

Her ne kadar yazıda bahsettiğim uygulamaları kendi gözlerimle görememiş olsam da Milano'da bu yıl ikincisi düzenlenen "Public Design Festival" hakkında hazırladığım ve Radikal Tasarım Eki'nin Haziran sayısında yayınlanan yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. İçinden çıkılmaz bir hal alan şehir hayatını daha keyifli kılmak için bizler de benzer projeleri aralıksız gerçekleştirebilir, kültür sanat projelerini ve deneyim tasarımına ait işleri içselleştirebilir ve her ne kadar Avrupa Kültür Başkenti ünvanı süreli de olsa bu ünvanı daim kılacak benzer etkinliklerin sürdürülebilirliğini sağlayabiliriz.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Radikal Tasarım Eki Milano’da...

Dünyanın en önemli tasarım buluşmalarından biri Milano Tasarım Haftası’dır. Aynı hafta süresince mobilya fuarı da düzenlendiğinden Milano’ya dünyanın dört bir tarafından insan akar. Şehrin her yeri tasarım haftasına özel bir sürpriz hazırlamıştır. İğne atsanız yere düşemeyecek kadar kalabalık olan Zona Tortona’da yaratıcılık doruk noktasında olduğundan çoğunluk elindeki fotoğraf makineleri ile her ince detayı arşivlemek ister.

İşte bu yoğun katılımlı görsel ve zihni şölenlerin günden güne belirginleşen alt kırılımlarından biri de ülkelerin toplu çalışmalarına ayrılan özel bölümler. Eski bir depoda ya da orta çağdan kalma bir binanın avlusunda Hollandalı, Alman, Polonyalı ya da İspanyol tasarımcıların ülkelerine has stillerini tek seferde görme fırsatı yakalıyorsunuz.

Bu yıl Türkiye adına Radikal Tasarım Eki de bir sürpriz hazırladı. 15. sayısını ingilizceye çevirten ekip, 14-19 Nisan’da düzenlenecek hafta süresince eki ücretsiz dağıtacak. İşte bu yüzden yeni sayı Türk tasarımının iskeletini oluşturan mimar, iç mimar, grafik ya da endüstriyel tasarımcıların projelerini kapsayan bir rehber niteliğinde. 2 Nisan Cuma akşamı Eski Şapka Fabrikası’nda açılışı düzenlenen “Design Spirit İstanbul” sergisi de bu ayki yazımın konusunu oluşturdu. 40 yaş altı 40 tasarımcının çalışmalarını içeren bu serginin katılımcıları;



BİLGİ KARAN - BÜLENT ÖZDEN - ONUR MÜŞTAK ÇOBANLI - METE MORDOĞAN - MURAD BABADAĞ - MERİÇ KARA - YİĞİT ÖZER - AİDA PEKİN - BURAK ORAL - ERDEM AKAN - BETÜL HASSAMANCI - ŞULE KOÇ - DEMİR OBUZ - MEHMET ERCİYAS - ÖMER OZAN - ÖMER ÜNAL - PINAR ÖNCEL - ORHAN IRMAK - PARATONER - ASLI KIYAK İNGİN - KORAY MALHAN -PINAR YAR+TUĞRUL GOVSA - ZAFER ULUÇAY - SEYHAN ÖZDEMİR+SEFER ÇAĞLAR - DEMET BİLİCİ - TAMER NAKIŞCI - KUNTER ŞEKERCİOĞLU - HULUSİ NECİ - DERİN SARIYER - AYŞEGÜL DURMAZ - AYKUT EROL - BÜLENT ÖZKURT - BURCU AKBULUT ONUR - UMUT KARACA - SEDEN DEMİR - SERHAN GÜRKAN.

Özgür Taşar, Özgür Ceren Bagatar ve Barış Altındağ’ın çalışmaları aynı tarihlerde farklı etkinliklerde sergilendiğinden bu projede yer alamadılar ancak sürdürülebilir tasarıma yoğunlaşan ve yüksek lisan sırasında yaptığı “Rescue Bottle” ile ödüller de kazanan Özgür Ceren Bagatar’ı takip etmenizi tavsiye ederim.



2 Nisan 2010 Cuma

Sosyal girişimcilerin devri...

Türkiye 3. Sektör Vakfı ile British Council son yılların gözde kavramı “Sosyal Girişimcilik” üzerine 31 Mart’ta bir konferans düzenledi. Peki nedir sosyal girişimcilik? Wikipedia’ya göre çevreden eğitime, fakirlikten cinsiyet ayrımcılığına kadar çok çeşitli küresel ya da yerel sorunun farkında olup, bu konuyla ilgili sosyal değişim ve dönüşümü başlatmak üzere girişimcilik özellikleri gösteren örgütlenmedir. Bireysel başlayan bu teşebbüsler vakıf/dernek ya da yurtdışındaki mevzuatın sağladığı imkanlar sayesinde kar amacı gütmeyen kuruluş şeklinde de hayat bulabilir.


© Hub Halifax, CA

Ağırlıklı olarak gönüllü çalışmalar ya da kar amacı gütmeyen kuruluşlarla özdeşleştirilse de sosyal girişimciliğin etki alanının genişleyebilmesi için kar etmeleri ve bu karın yine sosyal konunun çözümlenmesine yönelik kullanılmasında şahsi olarak etik bir sorun görmüyorum. Zaten sosyal girişimcilerin kaynak ihtiyaçları olabileceğini ilk tespit eden ve bu yolda örgütlenen kişi ise Amerikalı Bill Drayton. 1980 yılında kurduğu Ashoka, 50.000 ABD Doları bütçeye sahipken şimdi 30 milyon ABD Doları kaynak sağlıyor.

Konferasın sabahki oturumunda İngiltere’den Social Enterprise Europe Ltd. Yönetici Direktörü Cliff Southcombe, Gençtur ve Ashoka Türkiye kurucu ortağı Hülya Denizalp ve Kamer kurucusu Nebahat Akkoç konuştu. Southcombe’ın paylaştığı rakamlara göre İngiltere’deki sosyal girişimciler yarım milyon insana istihdam sağlıyor, 300.000 kişi gönüllü çalışıyor ve GSMH’nın %1-5’ini (27 milyar Pound, yaklaşık 60 milyar TL) oluşturuyor.



Mesela 17 yıl önce İngiltere’deki evsizlere gelir kaynağı yaratmak üzere kurulan The Big Issue Vakfı, dergilerini evsizlere sattırarak gelir elde etmelerini sağlıyor. Bir başka örnek yine İngiltere’den. Londra’nın South Bank bölgesini kalkındırmak için 1984 yılında kurulan Coin Street Community Builders. Peki ya Barcelona Futbol Takımı? Yıllarca formalarında reklama izin vermeyen kulüp, gelirlerinin %1’ini FC Barcelona Vakfı’na bağışlıyor, Birleşmiş Milletlerin Millenyum Hedeflerinin çözümlenmesini destekliyor, önümüzdeki 5 yıl için 1,5 milyon Euro bağışladıkları UNICEF bantı bu yıldan itibaren formalarında taşıyor.

Hülya Hanım, hem kurucusu olduğu Ashoka’dan hem kendi hazırladığı “Toplumsal Dönüşüm için Sosyal Girişimcilik Rehberi”nde yer alan değerli bilgilerden hem de bunca yıllık sosyal girişimcilik deneyimlerinden ve zaman içinde ülkemizde kat edilen yoldan bahsetti. Scwab Vakfı ve Ernst&Young’ın beraber düzenledikleri Yılın Girişimcisi Yarışması’nda 2008’in Sosyal Girişimcisi seçilen Nebahat Akkoç da 1987 yılından beri yılmadan yürüttükleri kadın çalışmaları ve KAMER’in başardığı sosyal dönüşüm hakkında bilgiler verdi.



Öğleden sonraki oturumda ise dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan inci kefalinin soyunun tükenmesini engelleyen, üstelik bölge halkını bilinçlendirerek 1,2 milyon TL olan geliri 5-6 yılda 8 milyon TL’ye çıkarmayı başaran Prof.Dr. Mustafa Sarı’yı, hem üniversite hem de lise öğrencilere yönelik ücretsiz mentorluk hizmeti sağlayan Gelecek Daha Net platformunun kurucusu Serra Titiz’i ve Alternatif Yaşam Derneği ile engellilere yönelik inanılmaz işler başaran Ercan Tutal’ı dinledik. Ortak özellikleri, amaçları için ne kadar tutkulu oldukları, başlattıkları sosyal dönüşüm için asla ödün veremeyecekleri ve bu tutkularından da vazgeçemeyecekleriydi.



Sadece bir kaç gün önce hediye edilen Seth Godin’in “Linchpin”ini sabırsızlıkla okumaya başladıktan sonra ülkemizdeki fark yaratanları görmek ve şahsen tanışmış olmak beni çok sevindirdi. “Linchpin” dingil çivisi demek. Godin de kitabında o çivi nasıl arabanın en hayati tutanağı ise bizim de gündelik ya da iş hayatımızda mutlaka vazgeçilmez insanlar olduğunu gösteriyor. Üstelik, bu özellik doğuştan değil, isterseniz siz de edinebilirsiniz.



İşte bu yüzden geçen yılın sonunda ülkemizde de düzenlenmeye başlanan TEDx toplantılarında kendi “linchpin”lerimize daha sık söz vermeli, pazarlamadan liderliğe kadar çeşitli zirvelerde koltuk sevdasından öte amaçlar için varını yoğunu ortaya koyan kişilerin başarı hikayelerini daha sık dinlemeliyiz ki “crosspollination” yapabilelim. Kelime anlamı ayrı cinsten çiçekleri çiftleştirme olan “crosspollination”ın iş dünyasındaki kullanış şekli ise inovatif açılımlar üzere. Yani, daha fazla kurum, sosyal sorumluluğu halkla ilişkiler faaliyeti olarak değil de var oluş sebeplerinden biri olarak özümzese, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünya için çalışsa, fena mı olur? (Ezeli rakipler Pepsi ve Coca-Cola yarışmaya başladı bile...)

Son olarak, Sosyal Girişimcilik Platformu, 4 Haziran’da Sabancı Üniversitesi’nde Sosyal Girişimcilik Konferansı düzenleyecek. LCV için sec2010@sabanciunivedu.com’a başvurabilirsiniz.

26 Mart 2010 Cuma

İstanbul'da kültürel dönüşüm sohbeti

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi'nin tamamlayıcı seri seminerlerinden ikincisi dün akşam gerçekleşti. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Deniz Palas Binası'nın konuğu Tate Modern Müzesi Kentsel Yenileme ve Mahalli Ortaklıklar Yöneticisi Profesör Donald Hyslop'tu. "Yaratıcı Topluluklar: Şehirlerin yeniden yapılanmasında, kültürün, iş dünyasının ve mahallelilerin birlikte rolü" başlıklı seminere biraz gecikmeli de olsa katılabildim ve ne yazık ki fotoğraf çekemedim.



Hyslop’un sunumu dinamik ve başarı hikayeleriyle doluydu. İngiltere’de merkezden nispeten uzak ve eskiden endüstri bölgesi olan Southbank Center’ın nasıl dönüştüğünü, turistlerin ve yerli halkın bu bölgeye nasıl akın ettiğini (yılda 13 milyon), yeni iş imkanlarının yaratıldığını ve sıradan vatandaşın sanatla nasıl bütünleştiğini dinledik. (Keşke daha fazla kişi dinleyebilseydi.)



Tate aslında birden fazla müzeden oluşuyor ve İngiltere ulusal sanat koleksiyonun da sahibi. Tate Modern da aynı Santral İstanbul gibi eski bir enerji santralinin dönüşüm projesi. Ünlü mimarlar Herzog & de Meuron’un yenilediği Tate Modern’ın yıllık bütçesi 20 Milyon Pound. %45’ini Kültür Bakanlığı sağlarken, geri kalanını müze yönetimi çeşitli faaliyetlerle (sponsorluklar, etkinlikler, hediyelik eşya dükkanı satışları, restoran/cafe, vb.) oluşturuyor.



Hyslop, müzenin bu bölgeyi çekim merkez yapma uğraşlarının yanısıra yönetim kurulunda olduğu “better bankside” oluşumunun da yoğun çalıştığını belirtti. Sürekli temizlenen sokaklar, asli görevlerinin dışında turistlere yönlendirmede bulunan polisler, yoğun trafiğe karşı alternatif ulaşım sağlayan bisikletler, açık havada kullanabileceğiz sandalyeler (ki Hyslop, bu sandalyelerin çalınmadığını ama çoook uzak yerlerden toplandığını bunun farklı bölgelerde yaratılan görsellik açısından önemli olduğunu paylaştı), sanat eserleriyle zenginleştirilen alt geçitler... Zorlu semtlerde yaşayan gençlerin sosyalleştirildiği “Street Genius” projesini çok sevdim, ayrıca “Bankside Urban Forest” (şehirde orman) için Londra Belediyesi’nden 4 Milyon Pound’u garantilemiş durumdalar.



1980’lerin ikinci yarısından itibaren “yaratıcı endüstriler (creative industries)”e yatırım yapan ve neredeyse bu terminolojiyi yaratan İngiltere ile ülkemizi karşılaştırmak yanlış olur. Ancak böyle bir başarı hikayesi için ülkenin kültür sanat politikası kadar yerel yönetimin kararlılığı da çok önemli. Ayrıca, fark yaratmak ve iyi işler çıkarmak istiyorsanız büyük şirketler gibi işinin uzmanı profesyonellerle çalışmalısınız.



Soru-cevap bölümünü yöneten Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Öğretim Üyesi Dr. Asu Aksoy’un da belirttiği gibi İngiltere kültür-sanat merkezlerini çekim noktası olarak konulandırma aşamasını çoktan geçti. Artık, bilgi birikimlerini etraflarına yayma ve çevrelerini dönüştürme fazındalar. Türkiye ise durum ne yazık ki hala emekleme döneminde yani sanatsever kitleyi oluşturmak ve bu kitleyi kültür merkezlerine çekme aşamasındayız. Bu yüzden her semtte daha fazla salon dolduracak, müze kapılarında kuyruk oluşturacak, kitlelerin kültür sanat için oluşturulmuş çekim merkezleriyle bütünleşmeleri üzerine yoğunlaşmalıyız.

Bu arada Southbank’teki dönüşümü görmek isteyenler Dustin Hoffman ve Emma Thompson’ın rol aldığı 2008 yapımı “Last Chance Harvey”yi izleyebilir. Çok akıcı bir film olmasa da modern ve yenilenen Londra’yı görmek isteyenlere önerebilirim.

1 Mart 2010 Pazartesi

Ne yersek oyuz!

Şubat ayında if İstanbul Film Festivali’nde gösterilen FOOD Inc. belgeselinin ardından bu ayki Radikal Tasarım Eki yazımda bu konuya değinmeliyim dedim. Gıda endüstrisinin nasıl kartelleşmeye doğru gittiğine değinen FOOD Inc. Ne yediğimize dikkat etmemiz gerektiğinin mesajını veriyor. Slow Food hareketinin Türkiye temsilcilerinden Fikir Sahibi Damaklar da filmin arkasından etiket hafiyeliği hareketini başlatmışlardı. Dağıttıkları büyüteçlerle genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler yerine doğal olanı, son anda basılan tarım ilaçları yüzünden parlayan meyve/sebze yerine hala toprak kokusu duyabildiğinizi tüketin ve hakkınızı arayın çağrısında bulunuyorlardı.

İşte bu noktadan başlayarak, daha anlaşılır etiket tasarımlarından demokratik şehir tarımcılığına geleceğin mutfak tasarımlarından ‘Çıplak Şef’ Jamie Oliver’ın kazandığı TED Ödülü’ne kadar yine çok çeşitli konular arasında bağlantı kurmaya çalıştım. Keyifle okumanız dileğiyle...

1 Şubat 2010 Pazartesi

Sürdürülebilirlik için manifesto!

Radikal Tasarım Eki'nin 2010 yılındaki ilk yazısında manifestolara değinmek istedim, çünkü geçmişin politik bildirileri, günümüzün yükselen değeri olan manifestolar ile tasarımcılar sürdürülebilirlik için çağrıda bulunmaya başladı. Bu düzenin böyle devam edemeyeceğine inanan tasarımcılar manifestoları ile aynı değerleri benimsemeye hazır kişilerin ya da grupların iş yapış şekillerini de böylece etkilemiş oluyorlardı.

Görsel iletişim tasarımcısı Mario Piazza’nın da dile getirdiği gibi “Manifesto, tasarımın deklarasyonudur. Yeni proje olarak karşımıza çıkan çalışmalar aslında günlük hayatımızın sürekli inove edilmesidir. Bu yüzden tasarımcı hayatın tam da merkezinde yer almalı ve tüm sosyal değerlerimiz, projelere yedirilmiş olmalı.”