26 Ağustos 2009 Çarşamba

Yaşamın geleceği, köyde mi?

Gün geçtikçe daha fazla insan şehre akın ederken, sürdürülebilir bir dünyanın temellerini sağlam atmak isteyen tasarımcılardan yeni fikirler doğmaya devam ediyor. Thomas Ugo Ermacora ve Felix B. Bopp’un kurdukları Clear Village Vakfı, bu oluşumların en yenilerinden biri. Amaç, köy gibi ufak ölçekle başlayıp, sürdürülebilir yaşamın en sağlıklı modelini oluşturabilmek, bu fikrin yaygınlaşmasını sağlamak ve konunun uzmanlarını biraraya getirerek geleceğin yaşam ortamlarını şekillendirmek.



1 Eylül’de Kopenhag Tasarım Haftası’nda lansmanı yapılacak olan oluşumu destekleyenler arasında önemli isimler mevcut. Ünlü İngiliz aktör Colin Firth, Inhabitat’ın kurucusu Jill Fehrenbacher, Massive Change kitabı yazarlarından ve aynı zamanda IDEO mensubu Jennifer Leonard bu isimlerden sadece birkaçı. 5-7 Kasım’da Barcelona’daki buluşmada ise sürdürülebilir köy için masterplan stratejisi oluşturulması hedefleniyor. İlgilenenler geç kalmadan başvurabilir.

Statüyü ev, araba, kazanç barometresine göre değerlendirmeyle özdeşleştirmiş bir bakış açısından çok mutluluğu fırsat eşitliğinde ve daha refah bir dünya kurmaya adamışların fazla beklemesine gerek kalmayacak ya da huzurun formülünü keşfetmek için güneye kaçıp motel işletmek gerekmeyecek. Bu arayışta olanlar paylaştıkça zenginleşen, kendi ürettiğini tüketen, çevreye duyarlı komüniteler kurarak huzurlu yaşamın yollarını kendileri oluşturacak.


The Eco Village Currumbin

Bu arada geldim ama kısa bir kaçamak için yine gidiyorum... 30 Ağustos’a kadar tasarımın başkentlerinden birinde olacağım (sorunun cevabı blogta saklı). Yer gök her şeyleri tarz iken hayatlarında ilk kez tasarım haftası düzenliyorlar. 4 gün süresince biriktirdiklerimi pazartesi döndüğümde bölüm bölüm paylaşmak üzere...

7 Ağustos 2009 Cuma

Trendiary, tatile çıkıyor!

Makine vari çalışan vücutlarımızın, yoğun şehir hayatından ve zengin içerikli sanal dünyadan biraz olsun koparak yenilenmesi yani vitesi boşa alması gerekiyor. İşte benim için de bu senenin yenilenme zamanı geldi çattı. İki hafta boyunca elimden geldiği kadar elektronik aletlerden uzak durmayı, sükunetin tadını çıkarmayı ve en yüksek pozitif enerjiyi depolayarak dönmeyi arzuluyorum. Ağustos sonunda görüşmek dileğiyle...


© Darren Robb

6 Ağustos 2009 Perşembe

Telgraf, SMS, Twitter...

Twitter’ı kimler, ne amaçla kullanıyor ve ne kadar gerekli buluyor bilmiyorum ama ben bloğumu güncellemediğimde burada işlediğim konuların yanı sıra Türkiye’den haberleri Twitter aracılığıyla paylaşmaya devam ediyorum.



“Hangi yaş grubu daha çok kullanıyor, gençler mi yaşlılar mı?”, “yoksa Twitter da fos mu çıkacak?”, “markalar kampanya yönetimi için ne kadar efektif kullanıyor” gibi bir sürü tartışma konusu dönüp dolaşa dursun Twitter, başından beri bana telgrafları anımsatıyor.

160 karakterlik SMS’lere alışkın jenerasyonumuzun Twitter’a yabancılık çekmesi imkansız. Üstelik, kimi için pazarlama mecrası, kimi için bilgi paylaşım platformu, kimi için günlük tadındaki Twitter, bireylerin farklı ihtiyaçlarını ya da beklentilerini karşılamış oluyor.



Hep yüzümüzü geleceğe çevirmişken, daha sofistike olacağımızı hayal ederken görülüyor ki yeni projelerin esin kaynağı yüzyıllar önce bile var olan fikirlerde/hizmetlerde yatıyor. O günlerde, telgraflarda kullanılan kısaltmalar için kitap çıkıyorken, günümüzde herşey bir anda ağızdan ağıza yayılabiliyor. Her ne kadar teknoloji daha da ilerlese, ayrışabilen deneyimler için çok daha fazla emek harcansa da yaratıcılık için basit düşünmek şartı her zaman geçerli olacak.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Ambalajına bak, ne tükettiğini söyliyim...

Yediğimiz içtiğimiz ürünlerin ne kadar sağlıklı, üretilirken ne kadar çevre dostu olduğunun ilk bakışta anlaşılabilmesi için yeni nesil etiket tasarımları denenmeye başladı. Mesela, trafik ışıklarından esinlenilen yönteme tepkiler gayet olumlu çıkıyor.


© Ryan McVay

İsveç ise küresel ısınmaya duyarlı ürün etiketlerinin kullanılmaya başlandığı ilk ülke oldu. Kuzey ülkelerindeki bilinçli tüketicilerin tercihi, satın aldıkları ürünlerin ne kadar çevre dostu olduğunu kolayca ayrıştırabilmeleri yönünde.

Amerika’nın sürdürülebilirlik konusunda hem en iyi hem en kötü çıkan devi Wall Mart da t-shirtten televizyona kadar tüm ürünlerin ne kadar çevreci olduğuna dair etiketleme sistemini uygulamaya başlayacak. Tabii en erken, 2011 gibi. Whole Foods ise, jenerik markalarında genetiği ile oynanmış hiçbir içeriğin olmadığına dair etiketleme yolunda adımlar atıyor.



Uluslararası standartlar bir an önce yerleştirilmediği sürece kafa karışıklıklarını doğuracak olsa da, şeffaflık kurumların vazgeçilmez ilkeleri arasında yerini gittikçe sağlamlaştırıyor. Bu standartlar gerçekten uygulanabilir olduğunda da süreç içindeki tüm kurumların sadece sözde değil gerçekten ne kadar etik davrandıkları belirginleşmiş olacak.

Kaynak: Shaping Tomorrow