26 Mart 2010 Cuma

İstanbul'da kültürel dönüşüm sohbeti

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi'nin tamamlayıcı seri seminerlerinden ikincisi dün akşam gerçekleşti. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Deniz Palas Binası'nın konuğu Tate Modern Müzesi Kentsel Yenileme ve Mahalli Ortaklıklar Yöneticisi Profesör Donald Hyslop'tu. "Yaratıcı Topluluklar: Şehirlerin yeniden yapılanmasında, kültürün, iş dünyasının ve mahallelilerin birlikte rolü" başlıklı seminere biraz gecikmeli de olsa katılabildim ve ne yazık ki fotoğraf çekemedim.



Hyslop’un sunumu dinamik ve başarı hikayeleriyle doluydu. İngiltere’de merkezden nispeten uzak ve eskiden endüstri bölgesi olan Southbank Center’ın nasıl dönüştüğünü, turistlerin ve yerli halkın bu bölgeye nasıl akın ettiğini (yılda 13 milyon), yeni iş imkanlarının yaratıldığını ve sıradan vatandaşın sanatla nasıl bütünleştiğini dinledik. (Keşke daha fazla kişi dinleyebilseydi.)



Tate aslında birden fazla müzeden oluşuyor ve İngiltere ulusal sanat koleksiyonun da sahibi. Tate Modern da aynı Santral İstanbul gibi eski bir enerji santralinin dönüşüm projesi. Ünlü mimarlar Herzog & de Meuron’un yenilediği Tate Modern’ın yıllık bütçesi 20 Milyon Pound. %45’ini Kültür Bakanlığı sağlarken, geri kalanını müze yönetimi çeşitli faaliyetlerle (sponsorluklar, etkinlikler, hediyelik eşya dükkanı satışları, restoran/cafe, vb.) oluşturuyor.



Hyslop, müzenin bu bölgeyi çekim merkez yapma uğraşlarının yanısıra yönetim kurulunda olduğu “better bankside” oluşumunun da yoğun çalıştığını belirtti. Sürekli temizlenen sokaklar, asli görevlerinin dışında turistlere yönlendirmede bulunan polisler, yoğun trafiğe karşı alternatif ulaşım sağlayan bisikletler, açık havada kullanabileceğiz sandalyeler (ki Hyslop, bu sandalyelerin çalınmadığını ama çoook uzak yerlerden toplandığını bunun farklı bölgelerde yaratılan görsellik açısından önemli olduğunu paylaştı), sanat eserleriyle zenginleştirilen alt geçitler... Zorlu semtlerde yaşayan gençlerin sosyalleştirildiği “Street Genius” projesini çok sevdim, ayrıca “Bankside Urban Forest” (şehirde orman) için Londra Belediyesi’nden 4 Milyon Pound’u garantilemiş durumdalar.



1980’lerin ikinci yarısından itibaren “yaratıcı endüstriler (creative industries)”e yatırım yapan ve neredeyse bu terminolojiyi yaratan İngiltere ile ülkemizi karşılaştırmak yanlış olur. Ancak böyle bir başarı hikayesi için ülkenin kültür sanat politikası kadar yerel yönetimin kararlılığı da çok önemli. Ayrıca, fark yaratmak ve iyi işler çıkarmak istiyorsanız büyük şirketler gibi işinin uzmanı profesyonellerle çalışmalısınız.



Soru-cevap bölümünü yöneten Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Öğretim Üyesi Dr. Asu Aksoy’un da belirttiği gibi İngiltere kültür-sanat merkezlerini çekim noktası olarak konulandırma aşamasını çoktan geçti. Artık, bilgi birikimlerini etraflarına yayma ve çevrelerini dönüştürme fazındalar. Türkiye ise durum ne yazık ki hala emekleme döneminde yani sanatsever kitleyi oluşturmak ve bu kitleyi kültür merkezlerine çekme aşamasındayız. Bu yüzden her semtte daha fazla salon dolduracak, müze kapılarında kuyruk oluşturacak, kitlelerin kültür sanat için oluşturulmuş çekim merkezleriyle bütünleşmeleri üzerine yoğunlaşmalıyız.

Bu arada Southbank’teki dönüşümü görmek isteyenler Dustin Hoffman ve Emma Thompson’ın rol aldığı 2008 yapımı “Last Chance Harvey”yi izleyebilir. Çok akıcı bir film olmasa da modern ve yenilenen Londra’yı görmek isteyenlere önerebilirim.

1 Mart 2010 Pazartesi

Ne yersek oyuz!

Şubat ayında if İstanbul Film Festivali’nde gösterilen FOOD Inc. belgeselinin ardından bu ayki Radikal Tasarım Eki yazımda bu konuya değinmeliyim dedim. Gıda endüstrisinin nasıl kartelleşmeye doğru gittiğine değinen FOOD Inc. Ne yediğimize dikkat etmemiz gerektiğinin mesajını veriyor. Slow Food hareketinin Türkiye temsilcilerinden Fikir Sahibi Damaklar da filmin arkasından etiket hafiyeliği hareketini başlatmışlardı. Dağıttıkları büyüteçlerle genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler yerine doğal olanı, son anda basılan tarım ilaçları yüzünden parlayan meyve/sebze yerine hala toprak kokusu duyabildiğinizi tüketin ve hakkınızı arayın çağrısında bulunuyorlardı.

İşte bu noktadan başlayarak, daha anlaşılır etiket tasarımlarından demokratik şehir tarımcılığına geleceğin mutfak tasarımlarından ‘Çıplak Şef’ Jamie Oliver’ın kazandığı TED Ödülü’ne kadar yine çok çeşitli konular arasında bağlantı kurmaya çalıştım. Keyifle okumanız dileğiyle...