29 Ocak 2009 Perşembe

İklimin geleceği...

Sürdürülebilir büyüme için çalışan İngiltere kökenli Forum for the Future, HP Labs ile ortaklaşa, “İklimin geleceği: 2030 için 5 senaryo” başlığında bir rapor yayınlamış. İklim değişikliğinin politik, ekonomik, sosyal ve psikolojik yansımalarını içeren bu hikayeler, tamamıyla dikkat çekmek için kurgulanmış ama geleceğimizi düşünmemiz için ciddi meydan okumalar içeriyor.

Herkes iklim değişikliğine konsantre olmuşken rapor ilk olarak, 2030’a kadar doğal kaynaklarımıza (su, ekilebilir topraklar, yeşil alanlar, deniz balıkçılığı, madenler) odaklanıyor. Malum 6,7 milyar olan dünya nüfusuna, o tarihe kadar 1,5 milyar daha eklenmesi öngörülüyor. Bunun yanı sıra, ulusal ve uluslararası politikaların belirsizliği (hala Kyoto’yu imzalamadık) ve teknolojinin olumlu anlamda sağlayacakları da senaryoları etkileyen faktörler arasında.

Her ne kadar aşağıdakiler kurgu olsa da, biri ya da birden fazlasının birleşimiyle farklı senaryoların gerçekleşeceği kesin. Çok geç olmadan hala çözümün bir parçası olabiliriz. Gelelim öne çıkan 5 senaryoya:

İlk önce verim: Bu varsayıma göre inovasyon sağolsun, iş yapış şeklimizde ya da hayat tarzımızda bir değişikliğe gerek yok. Ama dünyamız, bireysel ve hızlı tüketimin doruk noktasına ulaştığı bir ortama dönüşüyor. Nanoteknoloji sayesinde akıllı tozlar, doğal hayatı ve çevreyi sürekli gözetliyor, yapay etler yetiştiriliyor (bu, Edge’de de bahsediliyordu), Amerika’nın doğusu, fırtınalara karşı ekolojik duvarla korunuyor, 2018’de Bengal kaplanının soyu tükeniyor, Batı Avrupa’nın enerjisini üreten Sahra Çölü, Güney Afrika Borsası’na kote oluyor ve ilk Cezayirli trilyoner, zenginler klübüne giriyor.



Hizmet dönüşümü: En pahalı emtia, artık karbon. İhtiyaçlara cevap verebilmek için şirketler ürün yerine hizmet satıyor. Bulaşık makineleri pahalı, tek başına araba sahibi olmak nerdeyse imkansız. Yeni düzen; komşunla paylaş. Avustralya’nın orta kesimleri ile Oklahama susuzluk nedeniyle boşaltıldı. Aşırı uçtaki iklim partileri, belli tavizleri koparabilmek için dikkat çekmeye çalışıyorlar. Güney yarımküre nüfusu patlamış durumda, fiyatlar almış başını gidiyor. 2025’te Libya’da görülen ortalama sıcalık 60°C. İlk sanal Olimpiyatlar 2028’de düzenliyor.



İlerlemeyi yeniden tanımlamak: Yeni önceliklerimiz “hayat kalitesi” ve “refah”. Ülkeler refah seviyesinde birbiriyle yarışıyor ve Uluslararası Refah İndeksi’nde Güney Kore Devlet Başkanı, ekonomik büyüme oranını sıfır, asıl hedeflerinin ise hayat kalitesini iyileştirmek olduğunu açıklıyor. Çin’de empati makineleri peynir ekmek gibi satılıyor. Ama “mutluluk” ne yazık ki küresel değil. Hala büyük şehirler kendilerini kapitalizmin cenneti olarak konumlandırıyor. Bununla baş edemeyen fakirler yaşam savaşı veriyor. 2017’de, Amerikalı uzmanlar intihar salgını konusunda uyarıyor. Şehirlerde “kendin yap (DIY)” kulüpleri çoğalıyor. 2022’de İngiltere’de perakende markası, kazaktan çok örgü için yünün satıldığını açıklıyor.



Çevre savaşı ekonomisi: İklim değişikliğiyle mücadele için çok ciddi önlemler alınmaya devam ediyor. Çocuk sahibi olmak için izin alınması gerekli. Artık her evde karbon monitörleri bulunuyor. Eğer enerji kotası aşıldıysa ne kettle ne de bulaşık makinesi çalıştırılamıyor. Yeni Zelanda’nın %18’lik nüfusunu, sellerden etkilenen Bangladeşliler ve yaşam yerleri sular altında kalan Pasifikliler oluşturuyor. 2020’de kuzey yarımkürede kış hiç yaşanmadı. 2029’da Antartika’da ilk yerleşim 2029’da başladı ve 10 yıla kadar da 3,5 milyon insanın yaşaması bekleniyor. Tabii bu arada kıta maden açısından yağmalanmaya başladı.



Korumacı dünya: Küreselleşme gücünü kaybediyor. Ülkeler, her ne pahasına olursa olsun doğal kaynaklara ulaşmaya ve güvenliğe odaklanıyor. Ortadoğu ve Afrika’da su yüzünden bio-kimyasal savaş patlak veriyor. Askerler, Kuzeybatı pasajının erimesiyle ortaya çıkan petrol, doğal gaz ve altına ulaşmak için mücadele ediyor. Ortadoğu ile Güney Asya’yı sanal dünyaya bağlayan Akdeniz’deki kablo altyapısına terörist saldırı. Tamiri kim yapacak belli değil. AsiaNet, 1 milyarıncı üyesini bünyesine kattı. 2022’de Fransa ile Cezayir Hükümetleri arasında sivil toplum kuruluşlarının şimşekleri çeken anlaşma: 10 yıllık nükleer atığa karşılık, 80.000 mülteci. Güney Afrika Birliği, güneş enerjisi kaynağı sebebiyle Avrupa Birliği aday ülkesi olmak üzere davet edilen Fas’a tepkili. 2029’da Coca Cola, kuruluşundan bu yana ilk kez dağıtımının küçüldüğünü açıklıyor. Hemen ardından bölünen şirketin her iki parçası da, “orjinal tad”ın gerçek sahibi olduğunu savunuyor. “Küreselleşmenin Sonu” kitabı en çok satanlarda 1 numara.

Hiç yorum yok: