30 Eylül 2009 Çarşamba

Sağlıklı olanı ödüllendirelim!

Amerika’nın en önemli sorunlarından biri obezite. Ne sağlık programları ne de sağlıklı beslenmeye yönelik sosyal sorumluluk projeleri... İstatistikler gösteriyor ki obezite oranı yine de artmaya devam ediyor.


© David Buffington

Farkındalık yaratmak, gözle görülür bir iyileşme yaratmıyor, biz de ödüllendirme metodunu uygularız diyenler gittikçe yaygınlaşıyor. Mesela, Tangerine Wellness, çalışanların ve de eşlerinin sağlıklı ve kontrollü kilo vermelerini yönetiyor. Hem sigorta şirketleriyle hem de Fortune 500 devleriyle birebir çalışan Tangerine, kurumiçindeki iletişimden, kişilerin (ya da ekiplerin) hedeflerine ulaşmasına ve bunun yöneticilere raporlanmasına kadar herşeyi yapıyor. Kilo verdiği için hem sağlıklı hem de kendini mutlu hisseden çalışanlar (para ya da puan) ödül kazanırken, şirketler de iş gücü kaybından tutun da sağlık harcamalarına kadar ciddi tasarruf sağlamış oluyor. HealthyWage de şu an beta versiyonda açılmayı bekliyor.


© MedicalRF.com

Carnegie Mellon ekonomisti George Loewenstein olaya psikolojik açıdan yaklaşarak, anında ödeme yapmanın, limbik sistemimizi harekete geçirdiğini, duygu ve ödül kavramlarını hatırlattığını belirtiyor. Ne kadar doğru ya da ne kadar etik olduğu tartışılır tabii ki ama ödüllendirmenin uyuşturucu kullanıcıları ya da sigarayı bırakmak isteyenlerde de işe yaradığı test edilmiş.

Zaten işin sadece kilo yönetimi olmadığını herkes kabul ediyor. Malum, şirketler stresi yönetemeyen ya da mutlu olmayan dolayısıyla da düşük performansla çalışanlarla dolu. Türkiye’de emeklilik sistemi ilk çıktığında, bu ayrıcalığı sunan kurumların ayrışacağı ve çalışanlar tarafından daha çok tercih edileceği belirtilmişti. Şimdi gelinen noktada ise mutsuzlar sürülerinin huzura kavuşması için kurumların farklı alanlarda da cömert davranması gerekecek.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Hayatı iyileştirmek için tasarım!

Tasarımın estetik ve güzellik boyutunda değerlendirildiği günümüzde, her geçen gün yeni kurumlar doğuyor. Amaç, daha iyi bir gelecek için geliştirilen tasarımların yüksek kalitede olmasını sağlama almak... İşte, Danimarka Veliaht Prensi’nin himayesinde 2002 yılında kurulan ve kar amacı gütmeyen INDEX: de bu misyonu benimsiyor. 2005'ten bu yana küresel sorunlara tasarım aracılığıyla çare bulan fikirleri ödüllendiren INDEX: ve 2009 yılı kazananları, Radikal Tasarım Eki’nin Eylül sayısındaki yazımın konusu oldu. Hayatı iyileştirmek için geliştirilen tasarım çözümlerini keyifle okumanız dileğiyle...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Sokak çiftçilerinin büyük hedefi!

Şehirlerin de büyük birer çiftlik olabileceğini savunanlar, sadece deden kalma bahçesinde üretim yapanlar değil, park ve bahçelerin de elverişli tarım arazisi olduğunu düşünenler, apartmanların çatılarında ya da balkonlarında sebze-meyve yetiştirenler her geçen gün artarak örgütlenmeye devam ediyorlar.


Havana

Mesela Havana’da bunu çok önce başaranların hikayesi “Power of Community” belgeselinde arşivlenmiş oluyor. Ya da Michele Obama’nın Amerikalılara örnek olmak için başlattığı hareketten çok önce Will Allen isimli bir çiftçi kendini gençleri eğitirken ve mahallelerde sürdürülebilir tarım alanları ya da seralar kuruyorken buluyor.

Bir adım öteye geçersek, artan gıda fiyatları ve ekonomik belirsizlik, daha kökten ve kitlesel çözümler alınmasını tetikliyor. Burdan yola çıkarak, Londra’daki çevreci gruplarla birlikte Belediye Başkanı Boris Johnson, 2012 Londra Olimpiyatları’nda servis edilecek 14 milyon öğün için şehir kaynaklarının kullanılmasını teşvik edici kampanyayı başlatıyor. “Feed the Olympics” fikriyle başlayan hareketle daha önce bu amaçla kullanılmamış çatılar ya da mahalle parklarının dahil olduğu yaklaşık 2400 dönümlük ek arazi değerlendirilmiş olacak.


Toyota Genel Müdürlük Çatısı, Japonya

Bu arada, web üzerinden “2030’da gıda” ile ilgili bir forum başlatan İngiltere Sağlık Bakanlığı ile Gıda Enstitüsü, ülkenin tüketim alışkanlıkları, gelecek beklentileri ve sürdürülebilirlik üzerine yorumlarını da toparlamış oluyor. Sadece günü kurtarmak değil, özel sektör, devlet kurumları ve bireyler olarak hepimiz geleceğe dönük planlarımızı iyi yapmalıyız ki animasyon dalında geçen yılın hem Oscar hem de Altın Küre Ödüllerinin sahibi Wall-E gibi bir gelecek bizi beklemesin!

18 Eylül 2009 Cuma

Babil’in Asma Bahçeleri tekrar gerçekleşebilir mi?

Suyun hem hayati hem de stratejik açıdan ne kadar önemli olduğuna daha önceki yazılarda değinmiştim. Artan popülasyonla birlikte gittikçe daha az kişinin temiz suya ulaşması, Arabistan yarımadasında ve Hindistan’da bilinçsizce açılan kuyuların sualtı kaynaklarına verdiği zarar, tarımdaki sulamanın daha az suyla daha verimli yapılabilmesi için yeni tekniklerin geliştirilmesi önemli gündem maddelerinden.



Birkaç yıl önce büyük küçük meraklıların oyuncağı olarak tanışılan Magic Sand yukarda bahsettiğim sorunlara çözüm olabilecek bir özelliği sahip. Hidrofobik kum olarak belirtilen malzeme, suyun nüfuz edemediği bir yapıya sahip. Yani suya döküldüğünde bildiğimiz kum gibi dibe batmayıp, istenilen şekli alabiliyor. Bu fikri nano teknoloji ile daha ileriye taşıyan ise Birleşik Arap Emirliği’nden DIME. Hidrofobik kum rulolarıyla yağmur sularının ya da yer altı su kaynaklarının kaybını engellemeyi hedefleyen DIME'nin projelerini gelecekte göreceğiz.



Kiremitleri de güneş enerjili tasarlayan insanoğlu, hem biomimik hem de nano teknoloji sayesinde çölleri yeşertip, kendi kendine yetebilen topraklar haline getirebilir.

Kaynak: Singularity Hub

15 Eylül 2009 Salı

Fırsat eşitsizliğinin azınlık grubu: Evsizler!

İstatistiklere göre dünyada yaklaşık 100 milyon kişinin evsiz olduğu belirtiliyor. Ailenin parçalanması, ekonomik açıdan dibi görme gibi türlü sebepler evsizlerin artmasında etkili oluyor. Avrupa’da en yüksek ortalamaya sahip ülke ise İngiltere. Her 1.000 kişiden 4’ünün evsiz olduğu düşünüldüğünde bu grubunun görmezden gelinmesi imkansız.



Thatcher döneminde artan evsizler, Tony Blair yönetiminin uyguladığı politikalarla azalmış ve bu politik tavır hala devam ediyor ki İngiliz evsizler Spring Gardens gibi modern bir yapıyla tanışıyor. Bina, Londra’da evsizlere barınak sağlayan en büyük grup St. Mungo’s yeni eseri. Daha önce karanlık, bol koridorlu olan yapı, mimar Peter Barber sayesinde daha ferah bir görüntüye kavuşmuş. Kütüphaneden bilgisayar odasına yemekhaneden aktivite odasına kadar herşey düşünülen binanın yeni tasarımının, hem yaşayanlar hem de çalışanlar üzerinde olumlu etkisi olduğu birebir görüşmelerden anlaşılabiliyor.



Bu kadar şanslı olmayan evsizleri düşünen başkaları da var. “Yaşamı iyileştirmek için tasarım” yarışması Index’te halkın seçtiği proje, evsizlere yönelik portatif korunak sağlıyor. Katlanarak çanta şeklinde taşınabilen Street Swags, su ya da soğuğu geçirmiyor. Avustralyalı öğretmen Jean Badden tarafından 2005 yılında tasarlanan ürünü üretmek de ciddi bir işbirliği yapılmış. Kamu ve özel sektörden sağlanan desteğin yanı sıra dikim işlemini hapishanelerdeki suçlular, nevresim, yastık ve diğer malzemelerle paketlemeyi ise öğrenciler yapmış. Bugüne kadar 10.000 adet dağıtılan Street Swags’in bu adımında ise hastaneler, Salvation Army gibi gönüllü kuruluşlar devreye girmiş. Sırada mikro kredi ile Kalküta ve Doğu Timor’da üretimi genişletme planı var.



Küresel ısınma, iklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar derken, kitlesel sorunlara çözüm bulabilecek tasarımcılar hepimizin arasından çıkabilir. Üstelik, inandığımız bir meselenin çözümü için şeffaf ve işbirliğine dayalı bir yol izleyen başarı odaklılar tam da Malcolm Gladwell’in “Outlier”ın da bahsettiği kriterlere uymuyor mu?

11 Eylül 2009 Cuma

“Outlier” Malcolm Gladwell, İstanbul’daydı!

Yazdığı 3 kitap ile iş dünyasının çok sıkı takip ettiği Malcolm Gladwell, Turkcell Akademi’nin gelenekselleştireceği pazarlama konferansının ilk davetlisi olarak bu sabah Conrad Oteli’ndeydi. Kariyerine Washing Post Gazetesi’nde muhabir olarak başlayan Gladwell, 1996 yılından beri The New Yorker Dergisi’nin daimi yazarları arasında.



46 yaşındaki Gladwell, kendisine yakıştırılan bir sürü sıfatın hakkını veriyor ki ülkeden ülkeye konuşmacı olarak davet ediliyor. Bugün de Turkcell’in üst düzey yönetimi, çalışanları ve iş ortaklarının ağır bastığı topluluğa hitap ederken daha ilk dakikadan itibaren samimi tavrıyla salona hakimiyetini gösterdi. Başarı için gerekli olan 10.000 saat ya da 10 yıl kuramını örneklendirdiği kitabı “Outlier” üzerine yaptığı konuşmasında biz de ağırlıklı Fleetwood Mac’in öyküsü dinledik. Grubun uluslararası ününü tam 16. albümlerinde (Rumours) yakaladığını anlatırken hangi dersleri çıkarabileceğimiz üzerine kuralları öğrendik.



1. Gayret: Aslında sebat etmek daha doğru olur. Çünkü Gladwell bir konu için çabalarken aynı zamanda o konuya gösterilen bağlılığı, sürekli tekrar etmeyi ve ısrarcılığı da beraberinde getirdiğini vurguluyor.
2. Değer: Amerikan futbolundan örnek verdiği bu kuralda, yıllar içinde yapılan araştırma gösteriyor ki üniversite takımında başarılı olan oyun kurucular profesyonel ligde aynı çizgiyi devam ettiremiyorlar. Halbuki kolej yıllarında daha orta düzeydeki oyuncular ileriki yıllarda adlarından söz ettirenler oluyor. Karşılaştırma yapıldığında başarıyı henüz tatmamış, ona ulaşmak için açlık duyan, uzun dönemde mücadele alanlarında pes etmeyen ve çok çalışanların sıyrıldığını gösteriyor.
3. İşbirliği (collaboration)
4. Farklı alanları deneyimlemek



Son iki maddenin kendini yeteri kadar ifade etmesi nedeniyle daha fazla detaya girmiyorum ancak Outlier’ın en önemli ana fikri, başarı hikayelerinin 1 günde yaratılamayacağını sürekli tekrar etmesi. Gladwell tekrar ile, basamakları hızla tırmanmak isteyen kurumsal dünya canlılarına vermek istediği mesajın altını çizmeye çalışıyor.

Ancak, asıl büyük itiraf son sayfalarda geliyor. Büyükannesi Daisy’ye ithaf ettiği kitabın bu bölümünde kendi ailesinin (dönemine ve koşullarına göre) başarı hikayesini anlatarak aslında yukarıda sayılan kuralların yanında inancın, ileri görüşlülüğün ve bazı koşulların sizin lehinize yaratılmış olabileceğini de anlatıyor. Çünkü dezavantaj gibi görünen özellikler ya da koşullar sayesinde de başarılı olunabileceğini gösteriyor. Sunduğu örneklerden sizin de kendinize dersler çıkarabileceğiniz olasılığıyla “Outlier”ı okumanızı tavsiye ederim.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Küresel ısınmanın yan etkileri, afetler ve kriz yönetimi...

İstanbul, bu sabah sel felaketine uyandı, ama şehrin iki yakası birbirinden farklı iklimler yaşarken, televizyon başındakiler ya da internetten takip eden İstanbullular eminim “sahi, aynı şehirde mi yaşıyoruz?” diye düşündü. Büyükşehir Belediye Başkanımızın naklen yayınlanan basın açıklamasını dinlerken hazırlıksız yakalanma sorularına karşı yanıtın küresel ısınmaya dayandırılması da beni çok şaşırttı.


© Hürriyet

Bu kadar yağışın olması tabii ki mantıklı değil. Uzmanların sıkça dile getirdiği gibi iklim değişikliklerinin kaçınılmaz olması, kimi yerler sular altında kalırken, kimi yerlere zerre damla düşmeyeceği bilinen bir konu. Teknoloji bu kadar ilerlemişken, günler öncesinden muhtemel kar yağışına karşı nasıl önlem alınıyorsa, mevcut durumun açıklaması olarak küresel ısınmanın gösterilmesi haksızlık olur diye düşünüyorum.

Mesela, İngiltere Hükümeti’ne danışmanlık veren komite, uçak bileti fiyatlarının ciddi oranda artırılmasını tartışıyor. Üstüne, karbon emisyon oranlarının 2005 yılı seviyesine çekilebilmesi için Heathrow Havaalanı’na ulaşımı sağlayacak 3.yolun yapımına karşı tavır almayı görüşüyor. Biz ise tüm olumsuzluklara rağmen 3. köprünün hazırlıklarına başlıyor, Dubai’deki Palm Adası’nın benzerini yapabilir miyizi planlıyoruz.



İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin küresel ısınmaya karşı bu kadar hassas tavrından dolayı, derhal sürdürülebilir şehirler oluşumlarından birine dahil olarak ileriye dönük plan hazırlıklarına başlamasını, İngiltere'de bahar aylarında gösterime giren ama dünya prömiyeri 21-22 Eylül'de yapılacak olan “The Age of Stupid” dokümanterinin ülkemizde de gösterilmesine yönelik bağlantıya geçilmesini şiddetle öneriyorum.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Fütürist tasarımcılar...

Kopenhag Tasarım Haftası’nda düzenlenen ShowHow’u gezerken Wallpaper’ın yaratıcısı Tyler Brule’nin yeni dergisi (yoksa medya platformu mu demeli) Monocle’ı özel kapağıyla bedava edinme şansımız olmuştu. Dergi sadece konularıyla öncü değil, basım zamanlamasıyla da ayları önden karşılıyor. Ekim sayısı, 17 Eylül’de piyasada olacak.



Bu sayıda hazırladıkları özel Singapur ekiyle, 20-30 Kasım’da düzenlenecek Singapur Tasarım Haftası’na ve 23-25 Kasım’daki ICSID Dünya Tasarım Kongresi’ne ön hazırlık yapılmış. Finanstan yaratıcı sektörlere, turizmden nerde yenilir içilir’e kadar ülkenin röntgeninin çekildiği ekte sadece tarihçe eksik.

Singapur, (bir önceki yazımda bahsettiğim) INDEX’in ilk kardeş/ortak şehri ilan edildiğinden, bu yılın katılımcılarını içeren sergi de tasarım haftası süresince izlenebilecek ama bu etkinliklerden sadece bir tanesi çünkü uluslararası endüstriyel tasarımcılar konseyi birliği ICSID de kongresini aynı hafta içinde Singapur’da düzenliyor ve 50. yıl şerefine bu yılki temayı “2050’yi tasarlamak” olarak belirliyor. Gerçekleştirilecek stüdyo çalışmalarının liderleri ise yüzlerini geleceğe dönmüş birbirinden parlak isimler.



Kopenhag’ta Alice Rawsthorn’un “gelecekte araba nasıl olacak?” sorusunu yanıtlayan Chris Bangle, yakın tarihte kendi ofisinde meyve verecek düşüncelerini bu çalışmada daha da detaylandıracak. Malum, teknolojinin nimetleri sayesinde birbiriyle iletişim halinde olacak tüm araçların duygularımıza hitab etmesi kaçınılmazlaşacak. Bangle’a göre gelecekte her hangi bir araba markasından öte, kişiselleşmiş ve akıllı araçlar (ara yüzler) öne çıkacak. Mesela, koltuk, rahat sürüş için gerekli olan bir araçtan öteye geçecek. Sağlık çalışması Philips’in efsanevi Tasarım Direktörü Dr. Stefano Marzano, sürdürülebilir şehirler Foster + Partners yöneticileri, tarım ise ünü Afrika kıtasını aşmış tasarım enstitüsü Design Indaba’nın kurucusu Ravi Naidoo liderliğinde düzenlenecek.



Hem algı hem de konumlandırma açısından seviye atlayan “tasarım” ve “tasarımcı”dan beklenenler yükseldi . Bu yüzden, sadece ürün değil, süreç, deneyim ve hizmetin de sorumlulukları arasında olduğunun bilincine vakıf tasarımcıların önceliği gittikçe karmaşıklaşan hayatımızı yeniden basitleştirmek olacak.

3 Eylül 2009 Perşembe

Kopenhag Tasarım Haftası – 2

İnternetten de rahatlıkla takip edilebileceği üzere Kopenhag Tasarım Haftası içeriği sağlam seminerleriyle, örnek vaka sunumlarıyla, tasarımcı buluşmalarıyla devam ediyor.



Tasarımın değerini bilen bir şehirde olduğunuzu alelade bir pasajdan geçiyorken aniden Konstantin Grcic 'in çalışmalarıyla karşılaşmanızdan anlayabilirsiniz.

Bouroullec kardeşlerin Danimarkalı Kvadrat için tasarladığı kumaş da çok katlı alışveriş merkezlerinde en sık rastlanan detay.



Bu arada, hem ergonomi açısından hem de düz ayak bir coğrafyaya sahip olmalarından dolayı düşündüğüm çok sık rastlanan bir kare daha var. Çoğu ebeveyn bebeklerini 4 tekerlekli yataklı arabalarda taşıyor. Konfor bu olsa gerek.



Sosyal, çevresel ve ekonomik konuların sürdürülebilirliğe yönelik geliştirilen tasarım çözümleri ShowHow Sergisi’nde bir araya gelirken, öğrenci işlerinden, IDEO’nun insan odaklı tasarım proje örneklerine, suda bile üstüne yazı yazılabilen taş kağıt ScandiRock’tan Kore’nin havayı temizleyen beyaz kömürü Hakutan'a kadar çeşitli detay ile karşılaşabiliyorsunuz.



Tasarıma ve sürdürülebilirliği kafasına takmış Danimarka’nın Kraliyet Ailesi de boş durmuyor. “Yaşamı iyileştirmek için tasarım” mottosuyla Veliaht Prens tarafından 2002 yılında kurulan INDEX kar amacı gütmeyen bir oluşum. 2005’ten bu yana 2 yılda bir düzenlenen tasarım yarışmasının bu yılki adaylarını kapsayan sergi ise şehrin en işlek meydanlarından Kongens Nytorv’ta gezilebiliyor. 28 Ağustos’ta gerçekleşen ödül töreninin ardından 5 kategorinin birincilerinin sergilendiği balonların üzerine etiketler hemen ertesi günü yapıştırılmıştı.



Son günü ayırdığımız mobilya fuarı CODE09’ın düzenlendiği alanın nerdeyse dörtte birini ise yine öğrenci işleri ve Kuzey tasarımının yeni örneklerinden seçilenler oluşturuyordu. Konumuz sürdürülebilirlik olduğundan Kuzey Kutbu’nda turistlere yönelik çevreci klübe ya da 10 saat içinde 1 sandalyeyi nasıl tasarlarsınız işleri aralara serpiştirilmişti.



Ancak, fuarın kahramanı Arne Jacobsen’ın Egg Chair’i idi. Zaten bizim için nazar boncuk ya da Türk kahvesi ne kadar özdeşleşmiş figürler ise tasarımcı ve mimar A. Jacobsen da Danimarka için o konumda.

1 Eylül 2009 Salı

Kopenhag Tasarım Haftası – 1

Geçen hafta ipucu verdiğim gibi 27 Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında düzenlenmekte olan Kopenhag Tasarım Haftası’nı izlemek üzere 4 günlüğüne Kopenhag’taydım. Tasarıma doymuş, caddelerine Arne Jacobsen gibi ünlü tasarımcılarının isimlerini vermiş olan şehrin ilk kez düzenlediği tasarım haftasına katılım beklediğimden azdı.



Ayrıca, Birleşmiş Milletlerin İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak böyle bir şehrin diğer Avrupa şehirlerine kıyasla bakımsız olacağını düşünmezdim. Belediyenin çöpçüleri sanırım kısmi grevdelerdi ama Kopenhaglıların karbon üretmemek konusunda duyarlı oldukları kesin. Bisikletlilerin sayısı gerçekten fazla.



Bu katılım sırasında beni en çok etkileyen BMW’nun eski Tasarım Direktörü Chris Bangle ve Architecture for Humanity’nin kurucusu Cameron Sinclair’in sunumları oldu. Sunumlar hakkında daha detaylı yazacağım ama ilk akılda kalanlar: Bangle, Youtube’da yayınlanmasının ardından 4,5 milyon kez tıklanan GINA’nın BMW’ya sadece PR değil tasarruf da sağladığını söyledi. Eskiden araba prototipleri için oyma ya da çamur modeller kullanılırken GINA sayesinde hem vakit hem de nakitten kazanıldığını gösterdi.



Sinclair ise mimari projelerin ve değiştirdikleri hayatların yanı sıra kriz nedeniyle göremediğimiz hayatlara değindi. Tekstil sektöründe çalışırken bir anda işini kaybeden Uzakdoğulu kadınların sadece 50 cent’e vücutlarını satarak nasıl bir yaşam mücadelesi verdiklerinden bahsetti.



Günlük devam edecek...